Ne yaptınız gençler ?

Açıkçası kendime bu blogu açtığımda saçmalamak dışında birşey yazmayacağıma dair söz vermiştim. Ancak blogu açalı daha 1 hafta olmamış ve 3. yazıyı yazma şansı elde edememişken direnişimiz başladı. Ha yazamadım diye dert etmiyorum, ama yazabileydim bence iyiydi. Madem öyle dedim koskoca 2 hafta geçmiş bari 1 yazım olsun geziyle ilgili…

İki hafta diyorum ama kaçıncı günü oldu yahu ? Gerçekten hatırlamıyorum sanırım şu an. Gezi’den taze geldim ve terliyim. Terli olduğum bölümünü özellikle ekledim, tuvalete giderken yazanlar bu tarz şeyleri görünce yazıyı okuyor diye düşünüyorum. Herkese hitap edebileyim istiyorum.

Benimle aynı düşünmeyen, ters düşen; fikirler ters olsa da karşısındakini insan olarak görüp sohbetine devam edebilen herkes benim kardeşim değil, o kadar humanist değilim ancak o derece humanist insanlarla dolu bir topluluğun içindeyim uzun süredir. Beni de yumuşatacaklar diye ürküyorum. Şaka lan ne yumuşayacağım. Neyse…

Konuya geleyim değil mi… Arkadaş, biz bir miktar gündür direniyoruz, tam toplanmış insanların bu kazanmış hallerinden rahatsız olduğumuzu söyleyip, böyle olmaz diyor az geri adım atıyoruz; hop bir bakıyorum yöneticiler bir çılgın atar daha yapmış, buralar hep seks olmuş, görüyor ve bir arttırıyorum. Tam kendi içinde belki çözünecek topluluğu tekrar birleştiriyorlar.

Bu akşam parkta kaçırdığım bir gezi heyeti hadisesini öğrendim az önce. Boyu olduğu kadar sesi de cılız pek sevgili Pilit Alimdir ( Necati Şaşmaz ), kedi canını senin tadında, içi belki dolu olan, ancak dolu bölümü kriptonluların anlayacağı şekilde bir konuşma yapmış. Hadi yaptı diyelim, bu heyeti kime göre, neye göre seçiyorsunuz ? Biz haftalardır Hülya Avşar ile tenis maçında mıyız ? Açıkçası ben donuma tenis topu sıkıştırıp koşmadım o kadar. Böyle fantastik insanlarla bizim mizah anlayışımıza karşı mizah yapıyorsanız en azından çıkın yarın sabah şaka yaptık deyin. Hatta kesin söyleyin. Atilla Taş bile daha mantıklıydı arkadaş…

Gerçekten çok sinirli olduğum, ama bir o kadar da güldüğüm bir süreçten geçiyorum. Tam arasını bir türlü denkleyemedim sanırım. Zira sağdan gaz yiyip sola koştuğumuzda, vay arkadaş bu seferkinin aroması fazla gelmiş diyebilen insanlarlaydım. Duvarlara küfürler doldurup, parti isimleri yazan değil aksine kafasını kullanıp olayla dalga geçebilen insanlar vardı.  Bu insanların sağ duyusu ve iyi niyeti olayların tırmanmasını engelledi ama hep yöneticiler kendilerine pay çıkardılar durumdan. Yere düşen polise bile yardım edebilen eylemcilere hala ters konuşabilen insanları sorgulamak yerine köşede tek ayak üzerinde durmalarını istemekten başka çare göremiyorum. Ama söz gazeten külah yapıp kafaya takmaca yok. Benim isteklerim ne yazayım değil mi?

– Bir konuda problemim olduğunda söz söyleyecek ortam, ortam varken de aslen muhattap,
– Karşımda hata yaptığında yüzü kızarabilen, özür dilemenin gücünü bilen,
– Polisle vatandaşı karşı karşıya getirdiğinde, önce konuşmayı tercih edecek ortamı yaratabilecek
– İnadım inat, götüm iki kanat deyimini benimsememiş
– Mümkünse prezentabl
– Üniversite mezun olması önemli değil
– Askerliğini yapmış veya 2 sene tecilli
– Kuş dili ve ana dili dışında en az 2 dil bilen

bir yönetim istiyorum.

Yine upuzun bir metnin sonuna geldim. Bu seferki buranın asıl amacından farklı ama kendimi tutamadan kenarda kalmasını istediğim bir yazı oldu. Gün gelir döner bakarım belki ne bileyim ben.

Gerçekten insanların var olduğunu görmek isterseniz, Gezi Parkı içerisine bir girin uğrayın. Hiçbir destek vermek yada konuşmak zorunda değilsiniz. Yürüyerek geçin ve etrafı gözleyin. Yine de birşeyleri görmek istemezseniz o durumda hemen bir hekimle görüşün bence. Şaka şaka, görüşmeyin yahu bana ne, ne karışacağım sağlığınıza.

Neyse yeter bu kadar, bir de ufak galeri atıp renklendireyim burayı,
Yeter lan,
Selametle,
Mim

Dipnot : Bu arada Necati Şaşmaz ismini her duyuşumda aklıma hep futbolcu geliyor nedense…